1 Kasım 2013 Cuma

Sudaki iz, ebru

Ebru, renklerle suya yazılanın kağıda geçirilmesi. Bu sanatın ilk kez hangi tarihte ve ülkede yapıldığı tam olarak bilinmese de ebru, buram buram Doğu kokuyor. 

Çiçek desenli bir ebru çalışması

İpek Yolu üzerinden yola çıkan ebru, İran’ı geçerek Anadolu’ya varıyor. Zamanla İstanbul’da, usta-çırak ilişkisiyle gerçek olgunluğuna kavuşuyor ve büyüleyici bir sanat dalına dönüşüyor.

Ebru hakkında Türkçe kaleme alınmış bilinen en eski eser, 1615'ten sonra yazılan Tertib-i Risâle-i Ebrî adlı yazma kitapçık. En eski ebru olarak ise Gürcistan’da yazılmış, 1554 tarihli, üzerinde Mâlikî Deylemî’ye ait bir kıt’anın bulunduğu bir ebru gösteriliyor. 

Ebru sanatından bir örnek

Ebru yapımında eskiden beri toprak boya kullanılıyor. Hatip Ebru, 18’inci yüzyılda Ayasofya’nın hatibi olan Mehmed Efendi tarafından bulunmuş. Yazık ki Mehmet Efendi, Hocapaşa’daki evinde çıkan yangında eserlerini kurtarmak isterken yanarak yaşamını yitirmiş.


1829 yılında doğan Hezarfen Edhem Efendi’nin yaptığı ebrular da dillere destan olmuş, sanatçının namı Sultan Abdülaziz’e kadar ulaşmış. Sultan, saraya davet ettiği ufak tefek sanatçıyı görünce hayretini “Bunları bu adam mı yapıyor?” sözleriyle dile getirmiş. Necmeddin Okyay ile birlikte Türk ebrusu, renk renk lale, karanfil, hercai menekşe, gelincik, gonca gül, kasımpatı, sümbül açmış. 

Türk sanatına çiçekli ebruyu kazandıran Necmeddin Okyay

Ruha işleyen ebru sanatı, suyun verdiği huzurdan ve boyalarının özündeki topraktan besleniyor. Buna emek ve sabrın da eklenmesiyle estetik değerleriyle müthiş bir sanat hayat buluyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder