3 Ağustos 2013 Cumartesi

Hat sanatından yola çıkarak resme varış, Hoca Ali Rıza

Eski Boğaziçi’nin sularının serinliğini hissediyor, yemyeşil yamaçların gölgeliklerinde dinlenen eski İstanbulluları seyrediyoruz Hoca Ali Rıza’nın resimlerinde. Fıstık çamlarının kokusunu duyuyor, Üsküdar’daki tarihi bir çeşmenin suyundan içiyoruz. Türk evlerini ve sokaklarını kedisi, güverciniyle tasvir eden Hoca Ali Rıza; mezarlıkları, ibadet yapıları, kır kahveleriyle Türk yaşamını anlatıyor. 

Hoca Ali Rıza, peyzaj

1858 yılında İstanbul’da doğan ressam, “Üsküdarlı Ali Rıza” adıyla anılır. Babasından hat sanatının inceliklerini gören ve onun yeteneğini alan Ali Rıza Bey, çok küçük yaşlarda resimle ilgilenmeye başlar.

Ali Rıza Bey’in doğa tasvirleri kendi içinde çeşitlilik gösterir. Sahil, deniz, deniz ve kayalık, ağaç ve kayalık, kıyı ve orman, dere, köprü, çeşme, dini yapılar, harabe, mezarlık, mehtap ve yol temalarını çalışır. Ali Rıza Bey’in resimlerinde deniz romantik ve özgür, figürler huzurludur. 

Hoca Ali Rıza, peyzaj

Ali Rıza Bey kimseyi kırmaz, kendinden resim isteyenleri reddetmez. Güzelliğiyle kendine hayran bırakan bir gülü koparmaktansa resmini yapmayı tercih eder.

Bir gün, öğrencilerinden Nazmi Ziya Güran’la birlikte Çamlıca’ya resim yapmaya giderlerken yokuşu tırmanmaya çalışan bir atlı arabayla karşılaşırlar. Arabacı yükü tıka basa doldurmuş ve zavallı at dik yokuşu çıkmakta zorlanmaktadır. Yüreği bu manzarayı kaldırmayan Ali Rıza Bey, üniformasını ve resim kutusunu arabaya koyarak “Haydi Nazmi Bey” der. Yokuş bitene kadar arabayı beraberce iterek zavallı atın yükünü biraz olsun hafifletirler.

Ali Rıza Bey, 20 Mart 1930 tarihinde vefat eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder