Eski
Boğaziçi’nin sularının serinliğini hissediyor, yemyeşil yamaçların
gölgeliklerinde dinlenen eski İstanbulluları seyrediyoruz Hoca Ali Rıza’nın
resimlerinde. Fıstık çamlarının kokusunu duyuyor, Üsküdar’daki tarihi bir
çeşmenin suyundan içiyoruz. Türk evlerini ve sokaklarını kedisi, güverciniyle
tasvir eden Hoca Ali Rıza; mezarlıkları, ibadet yapıları, kır kahveleriyle Türk
yaşamını anlatıyor.
Hoca Ali Rıza, peyzaj |
1858 yılında İstanbul’da doğan ressam, “Üsküdarlı Ali Rıza” adıyla anılır. Babasından hat sanatının inceliklerini gören ve onun yeteneğini alan Ali Rıza Bey, çok küçük yaşlarda resimle ilgilenmeye başlar.
Ali
Rıza Bey’in doğa tasvirleri kendi içinde çeşitlilik gösterir. Sahil, deniz,
deniz ve kayalık, ağaç ve kayalık, kıyı ve orman, dere, köprü, çeşme, dini yapılar,
harabe, mezarlık, mehtap ve yol temalarını çalışır. Ali Rıza Bey’in
resimlerinde deniz romantik ve özgür, figürler huzurludur.
Hoca Ali Rıza, peyzaj |
Ali
Rıza Bey kimseyi kırmaz, kendinden resim isteyenleri reddetmez. Güzelliğiyle
kendine hayran bırakan bir gülü koparmaktansa resmini yapmayı tercih eder.
Bir
gün, öğrencilerinden Nazmi Ziya Güran’la birlikte Çamlıca’ya resim yapmaya
giderlerken yokuşu tırmanmaya çalışan bir atlı arabayla karşılaşırlar. Arabacı
yükü tıka basa doldurmuş ve zavallı at dik yokuşu çıkmakta zorlanmaktadır.
Yüreği bu manzarayı kaldırmayan Ali Rıza Bey, üniformasını ve resim kutusunu
arabaya koyarak “Haydi Nazmi Bey” der. Yokuş bitene kadar arabayı beraberce
iterek zavallı atın yükünü biraz olsun hafifletirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder