Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu’nun esas kahramanı bulunmak zorunda olduğu yerde, bir hastanededir.
Hasta çocuklar, yanlarında ailelerinden bir büyük, endişeli yüzler, iyot ve
eter kokusu. Roman, yalnız ve hasta bir gencin temiz aşkını ve aşkıyla birlikte
büyüyen derin ısdırabını konu edinir.
Peyami
Safa, 1899 yılında İstanbul’da doğdu. Sivas’a sürgüne gönderilen babası orada
ölünce Safa iki yaşında hayatla yüzleşti. Sekiz-dokuz yaşlarındayken bir kemik
hastalığına yakalandı. Hekimler kolunun kesilmesine karar verseler de Safa bunu
kabul etmedi. Hasta olduğu yıllarda yaşadıklarını Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
romanında anlattı.
Peyami Safa |
Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu, psikolojik bir romandır. Olaylar, izlenimler, duygu ve
düşünceler kahramanın dilinden kaleme alınmıştır. On beş yaşındaki roman
kahramanı sekiz yaşından bu yana sol dizindeki meçhul hastalıkla mücadele
etmektedir. Muayene odalarının önünde senelerce beklemiştir, hâlâ
beklemektedir.
Sevdiği
kız Nüzhet hercaidir.
“Havuzda yıldızların aksine bakıyoruz; fakat
aynı şeyi hissettiğimizden emin olamamak azabı içindeyim” sözleriyle ifade eder
karşılıksız hislerini.
Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu’nda hasta gencin ruh hali keder, korku, yoksulluk, ölüm,
yalnızlık ve kader etrafında karanlıktır. Defalarca gidilmiş hastane yolu,
beyaz önlüklü hemşireler, hekimler; ilaç kokuları, kanlı pamuklar arasında
bacağını kaybetme korkusu. Romanın sonunda operatör müjdeli haberi verir:
“Bacağın
kurtuldu. Fakat yere basmayacaksın!”
Nüzhet’ten
kart gelmiştir. Ziyaret edemediği için af istemektedir. Hastalar affetmesini bilseler
de “Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder