31 Ekim 2013 Perşembe

Ölümden kaçmayan, korkusuz ve güçlü

Eserleri, Amerikan edebiyatının başyapıtları arasında kabul edilen Ernest Miller Hemingway, özellikle 20’nci yüzyıl kurgu romancılığını etkiledi. Kahramanları çoğunlukla ölümden kaçmayan, korkusuz, güçlü kahramanlar; boğa güreşçileri, atletler... Amaçları uğruna ölüme meydan okuyan, gözü pek, risk almaktan korkmayan erkekler. Entelektüel karakterleriyse ruhsal olarak yaralı, hayal kırıklığına uğramış kişiler. 

Kilimanjaro'nun Karları 

Hemingway, kendi kendiyle bitmeyen bir yarış içindeyken ne başarıları ne de şöhreti yeterli geldi ona. Ruhunda dinmek bilmeyen huzursuz duygular esti geçti. Paris’te ambulans şoförlüğü yaptığı sırada, infilak eden bir Avusturya topu nedeniyle yanındaki İtalyan askerleriyle birlikte ağır şekilde yaralandı. Asıl yarasını bir İtalyan askerini kurtarmaya çalışırken bacaklarından aldı. 

Hastanede tedavisi sürerken kendinden beş yaş büyük hemşire Agnes von Kurawsky’e aşık oldu. Silahlara Veda romanı bu aşkın gölgesinde yazıldı.

Çanlar Kimin İçin Çalıyor

İkinci evliliğini Paris’te tanıştığı Vogue dergisi yazarı Pauline’le yaptı. Babasının intihar haberiyle sarsıldı ve depresyonla ilk kez tanıştı. Pauline’le çıktıkları safari macerasında durakları Afrika oldu. Burada yakalandığı hastalıklar hayatını daha zora soktu. 1940’ta Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u yazar.

Çok geçmeden savaş muhabiri Martha Gellhom’a aşık oldu. Bu defa Japon işgali altındaki Çin’i görmek için Uzak Doğu’ya gitti. Londra’ya döndüğünde yeni bir aşka yelken açarak son eşi Mary Welsh’le evlendi. Afrika seyahati sırasında üst üste iki uçak kazası geçirdi. Eklenen yeni sağlık sorunlarıyla ötelenen depresyonu daha şiddetli bir şekilde ortaya çıktı ve tedaviye rağmen alkolü bırakamadı. 

Ernest Hemingway
Küba’da satın aldığı arazide her şeyden uzak, dingin bir hayat sürmeyi denedi. Doğayla iyileştirmeye çalıştı kendini. Yazma yeteneğini kaybettiğine dair derin bir endişeye kapıldı. Rahatsızlığı ciddiyetini artırdı, elektroşok tedavisi gördü. Yaşlılığı hiç düşünmemiş olan Hemingway’in yaşlılığın sınırlamalarına katlanması, yeni hayatın yeni sorunlarını olgunlukla karşılaması mümkün olamadı.

2 Temmuz 1961 günü av tüfeğiyle intihar etti, babası ve iki kardeşinin de yaptığı gibi.

Osmanlı Türkçesi ile geçmişe uzanan yol


Türk kültürünün korunması, geliştirilip yüceltilmesi ve tanıtılması amacıyla faaliyet gösteren Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, merkez binasında Osmanlıca derslerine başlıyor. İlk dersin 5 Kasım Salı günü, saat 11.00-13.00 arasında görüleceği Osmanlı Türkçesi derslerinin eğitmeni Meral Tüfekçi olacak.
  

Türk Kültürüne Hizmet Vakfı ile iletişim için:
A: Küçük Ayasofya Mah. Akburçak Sok. No: 11/11A Sultanahmet
T: 0 212 513 36 01-02

‘Gerilimin Efendisi’nden sessiz filmler

İstanbul Modern Sinema, beyazperdede ‘Gerilimin Efendisi’ olarak kabul edilen Alfred Hitchcock’un ilk dönem yaptığı dokuz sessiz filmi Türkiye’de ilk kez gösterime sunuyor. Filmlere, müzisyenler canlı performanslarıyla eşlik edecek. 


 ‘Hitchcock 9’ başlıklı program, 7-17 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek ve “Sessiz filmler sinemanın en saf halidir” diyen Hitchcock’un sonraki filmografisine ışık tutacak. Dokuz film arasında yönetmenin 25 yaşında yaptığı kara komedi tarzındaki ilk filmi Aldatma, 1925 yapımı Zevk Bahçesi (The Pleasure Garden), 1929 yapımı Şantaj, 1928 yapımı Hafif Meşrep, 1927 yapımı Yokuş Aşağı, 1928 yapımı Çiftçinin Karısı yer alıyor. 


Programda ayrıca romantik komedi ve melodram öğeleri içeren Şampanya, Ring, Kiracı: Sisli Bir Londra Hikayesi ve 1929 yapımı Aşk Üçgeni de gösterilecek.

30 Ekim 2013 Çarşamba

Kendine özgü ve simgesel, Osman Hamdi Bey

Ülkemizde ilk kez modern müzeciliğin temellerini atan müzeci ve ünü uluslararası camiaya yayılmış bir arkeolog: Osman Hamdi Bey.

Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan Osman Hamdi Bey’in tablolarının çoğunda Doğu ile Batı, inançla aşk, yaşamla ölüm arasındaki ikilemlerin izlerine rastlanabilir. Doğu’yu köhne bir mimari içerisinde, yıkık ve geri kalmış gösteren Batılı oryantalistlerin aksine Osman Hamdi Bey, Doğu’nun güzelliklerini simgesel bir dille gözler önüne serer. Türk sanatını ve kültürünü yücelten sanatçı, değişim sancıları yaşayan Osmanlı toplumunun sorunlarını alegorik ifadelerle tuvaline taşır.  

İki Müzisyen Kız

Osman Hamdi Bey, Paris’e gönderilerek döneminin ünlü ressamları Gerome ve Boulanger’in atölyelerinde güçlü bir sanat eğitimi alır. Osmanlı topraklarından eser kaçırılmasına engel olmak amacıyla yürürlükteki 1874 Asar-ı Atika Nizamnamesi’ni yeni baştan düzenler. Ülkemizde ilk kez Türk bilimsel kazılarını başlatan Osman Hamdi Bey; Nemrut Dağı, Lagina ve Sayda’da kazılar yürütür. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin binasının inşaatını başlatır. Bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin temellerini atan yine Osman Hamdi Bey’dir.

Silah Taciri

Osmanlı toplumunun sorunlarını, ikilemlerini anlatan Osman Hamdi, kişisel yaşam felsefesini yansıtan, kendine özgü simgesel bir dil oluşturur. Teknik üstünlüğün görüldüğü tüm detaylar muhteşemdir. Kandil, rahle, kitap, şamdan, halılar ve işlemeli örtüler, hat levhalar, lahit ve çiçeklerden yararlanarak Doğu sanatının zarafetini ve güzelliğini anlatır. Resimlerinde okuyan, tartışan, özlemini duyduğu Türk aydın tipini ve dışarıya açılmış kadın imgesini ele alır. 

15 Ekim 2013 Salı

Aile için en önemli şey sadakattir: ‘The Godfather’

Başrol oyuncuları Marlon Brando'yu sinema efsanesi, genç aktör Al Pacino'yu ise dünya çapında bir yıldız yapan unutulmaz film ‘The Godfather.’ The Godfather, Mario Puzo'nun 1969 yılında aynı adla yazdığı romandan sinemaya uyarlandı. Filmi, Francis Ford Coppola yönetti. 

Marlon Brando

Filmin çekimleri 29 Mart-6 Ağustos 1972 tarihleri arasında sürdü ve gösterime giren The Godfather, ilk haftada 5,3 milyon dolar gişe elde etti. Toplam hasılatı 81,5 milyon doları buldu. 1997 yılına gelindiğinde yeniden gösterimleriyle birlikte filmin sadece ABD'deki kazancı 134 milyon dolara ulaşmıştı. Dünya çapındaysa 245 milyon dolar gelir elde etmişti.

Filmin hikayesi, 1945'te başlar ve 10 yıllık bir dönemi içine alır. New York'ta yaşayan güçlü bir İtalyan mafya ailesinin yaşamını anlatır. Don Vito Corleone'nin başında olduğu Corleone ailesi, suça dayalı örgüt kurmuş, tanınan bir ailedir. Başka ailelerle birlikte New York'un yer altı dünyası onlardan sorulur. Don Corleone, politikacılar ve yargıçlarla yakın ilişki içindedir ve zamanı geldiğinde onları kullanmaktadır. Aile için en önemli şey sadakattir.

Al Pacino
Filmin replikleri, sinema tarihinin en çok gönderme yapılan replikleri haline gelir. Don Corleone’nin “Ona reddedemeyeceği bir teklif yapacağım” repliği, Amerikan Film Enstitüsü'nün 2005 yılında yaptığı bir ankette en çok hatırlanan ikinci replik seçilir.

The Godfather, En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu (Marlon Brando) ve En İyi Uyarlama Senaryo (Francis Ford Coppola, Mario Puzo) dallarında Oscar kazanır. Türkiye'de de Suriyeli yönetmen Mustafa Akkad’ın yaptığı Çağrı filmiyle başa baş en çok izlenen filmler arasındaki yerini alır.

3 Ekim 2013 Perşembe

Sancılı bir sürecin adı: Bipolar

Mine Sanat Galerisi’nde düzenlenecek ‘Bipolar’ başlıklı serginin açılışı 9 Ekim’de yapılacak. Küratörlüğünü Balkan Naci İslimyeli’nin yaptığı sergi, 8 Kasım gününe kadar görülebilecek. 


Bipolar, anlamı yaşamın derinlemesine kavranması demek olan sanatın içinden geçmek zorunda olduğu sancılı bir sürecin adı. Acı, haz ve gülmecenin dört bir yöne savurduğu dünyanın tanığı olan sanatçının iç dünyası da bu sarsıntılardan payını alıyor.

Mine Sanat Galerisi ile iletişim için:
A: Teşvikiye Mah. Prof. Dr. Müfide Küley Sok. No:1-1 Yasemin Apt. D: 5 / Şişli-İstanbul
T: 0 212 232 38 13 

Ufacık üzüntülerle sonbahar yaprakları gibi yüzünü dökerken

Alta Sanat Galerisi, 5 Ekim-13 Kasım tarihleri arasında ‘Metal ve Renkli Kaygılar 2’ başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor. Sanatçı Gökhan Taş, kadın bedeninin anatomisinin gerçekliğinde, çeşitli metaller kullanarak ortaya çıkardığı korse şeklindeki heykellerine kadının farklı ve zengin ruh hallerini yansıtıyor. 

Gökhan Taş'ın Metal ve Renkli Kaygılar 2 sergisinden

Sanatçı Gökhan Taş’a göre kadın:

“Ufacık üzüntülerle sonbahar yaprakları gibi yüzünü dökerken, baş edilemez görünen kederlerde dağ gibi dayanıklıdır kadın. Çaresizliği hissettiği her anda çıkış noktasını bulabilecek kadar da zeki. Her ne kadar narin ve kırılgansa da her bitenin ardından yeniden başlamayı, her gecenin ardından günü aydınlatmasını bilir. İçindeki fırtınalara rağmen tüm gerçekliği ile yaşar. Etiyle, kemiğiyle doyarak, ruhuyla, düşünceleriyle beslenerek zamana da pusular kurarak var olur yaşamda. Yüreğindeyse her daim dupduru sarıp sarmaladığı sevdalar...”

Alta Sanat Galerisi ile iletişim için: 
A: Konaklar Mah. Söğüt Sok. Koza Sitesi 10. Blok Daire 1 / 4.Levent-İstanbul
T: 0 212 282 69 65