3 Mayıs 2024 Cuma

Bağımsız Sanatçıların Tuvallerinde “İktidar Tanımı” ve “Yeniden Üretim”

30 Haziran’a dek ücretsiz gezilebilecek Özkan Arı Art Academy +18 Young başlıklı sergide, “iktidar tanımı” ve “yeniden üretim” kavramları bağımsız sanatçıların eserlerinde yenilikçi ve provokatif bir şekilde işleniyor.
3 Mayıs 2024 Cuma gününden itibaren Loft Art’ın Nisbetiye On’daki mekanında ziyaret edilebilecek “Özkan Arı Art Academy +18 Young” sergisinde, üniversitelerin güzel sanatlar fakültesi öğrencilerinin eserleri izleyici ile buluşacak. 30 Haziran 2024'e kadar ücretsiz olarak gezilebilecek sergide, 20 bağımsız sanatçının eserlerine yer veriliyor. Sergi, iktidar kavramını bağımsız sanatçıların gözünden ele alıyor. Jean Baudrillard ve Michel Foucault gibi düşünürlerin teorilerinden esinlenen sergi, üniversite öğrencilerinin kadın-erkek ilişkileri gibi nesne-özne dinamiklerini, arzu ve meydan okuma gibi unsurlar üzerinden tartışmasına sahne oluyor. Baudrillard’ın “iktidarın gerisi hiçlik ve boşluktan ibarettir” yorumu, bağımsız sanatçıların eserlerinde yenilikçi ve provokatif bir şekilde işleniyor.
Sergide sık kullanılan Walter Benjamin’in “yeniden üretim” kavramı ise, teknolojinin sanat üzerindeki etkisini ve sanatın demokratikleşmesini vurguluyor. Tema, sanatçıların eserlerinde yeniden ele alınarak, sanat yapıtlarının toplumsal etkileşimde nasıl bir rol oynayabileceğini gösteriyor. Bağımsız sanatçılar, eserlerini geleneksel sınırlardan çıkararak geniş kitlelere ulaştırmayı hedefliyor. Sergide tuval eserleri ile yer alan sanatçıların isimleri şöyle: Abdullah Akburak, Bahar Başak Üstel Arı, Beyzanur Soyer, Bilgehan Bülbül, Burak Şimşek, Edanur Arslantay, Fatma Gökçe, Gülsüm Duman, Hayrullah Şengül, İpek Kılıç, Melih Kulaz, Özkan Arı, Rabia Tosun, Seda Eryılmaz, Selda Yurtsever, Selma Koç, Tuğçe Doğan, Tülay Ayaz, Zeynep Erdek, Zeynep Karaboğa.

13 Eylül 2022 Salı

İki Bin Bitki ve Çiçek “Yaşayan Piramit” ile Yaşıyor

4 ton toprakla doldurulmuş ahşap basamaklı teraslardan oluşan Yaşayan Piramit’te; İstanbul’un kent florası içinden sanatçı ile birlikte seçilen, yaklaşık 600 türde, 2 bin bitki ve çiçek bulunuyor.

Agnes Denes'in Yaşayan Piramit'i


Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), 1960’lardan günümüze ekolojik sanatın öncülerinden Agnes Denes’in mekana özgü eseri Yaşayan Piramit’e ev sahipliği yapıyor. Eser, 13 Eylül 2022-29 Ocak 2023 tarihleri arasında SSM’nin bahçesinde görülebilecek.

Dünyadaki varlığımızın bir metaforu olarak doğayla ilişkimizi canlandıran Yaşayan Piramit isimli eserle birlikte Agnes Denes’in 1969'da kaleme aldığı Manifesto da sergileniyor.

İlk olarak 2015 yılında New York'taki Socrates Heykel Parkı'nda ve ardından 2017'de documenta 14 kapsamında Kassel'deki Nordstadtpark'ta inşa edilen, mekana özgü bir eser olan Yaşayan Piramit, doğal yaşam döngüsüne sahip bir heykel olarak da değerlendirilebilir.

10-11 Eylül'de katılımcıların bitki ekim sürecine dahil olduğu piramit, binlerce tohum çimlere ve çiçeklere dönüşürken büyüyecek ve biçim değiştirecek. Sanatçının arzusu doğrultusunda bu sergi için özel olarak üretilen, mermer üzerine yazılı Manifesto ise bahçenin kalıcı bir parçası olarak daimi koleksiyonda yerini alıyor.

İstanbul’un kent florasından bitkiler, çiçekler

4 ton toprakla doldurulmuş ahşap basamaklı teraslardan oluşan piramit, gökyüzüne uzanan 9 metrelik bir kavis çiziyor. Piramidin teraslarında, her bir cephesine düşen güneş ve gölge miktarına göre belirlenerek İstanbul’un kent florası içinden sanatçı ile birlikte seçilen, yaklaşık 600 türde, 2,000 adet bitki ve çiçek var. Piramit bahçede sergilendiği sürece değişecek ve dönüşecek; bitkiler filizlenecek, çiçek açacak, bazıları tohuma kaçacak, bazıları ölecek.

Doğanın, insan uygarlığının en ikonik biçimlerinden biri olan piramit ile etkileşime girerken geçirdiği organik gelişimi gözler önüne sermeyi amaçlayan Denes, "Piramitler matematiğe dayalıdır ve böylece bir tür kusursuzluğa erişirler, fakat aynı zamanda temsil ettikleri ve görselleştirdikleri tüm kusurları da içerirler" diyor.

Denes, hemen bütün eserlerinde olduğu üzere, Yaşayan Piramit’in de katılıma öncelik veren boyutuyla, yerel ve küresel çevremizi korumaya yönelik etik bir sorumluluk duygusu uyandırmayı amaçlıyor.

Agnes Denes'in Yaşayan Piramit'i, çevre bilincini, korumayı ve sürdürülebilirliği teşvik eden öğrenme programlarıyla desteklenecek. Anıt, dağılıp yok olmak yerine onu paylaşacak topluluğun sahiplendiği küçük parçalar üzerinden yaşamaya devam edecek. Denes'in Manifesto'su ise bu eserin oluşturulması için bir araya gelen mikro topluluğu ve Yaşayan Piramit’i hatırlatmayı sürdürecek.

 

26 Ağustos 2022 Cuma

Refik Anadol’dan “Makine Hatıraları: Uzay” sergisi


 

Refik Anadol’un 2021 yılında hayata geçirdiği, uzayla ilgili büyük veri kümelerine ışık tutarak yeni bir kavramsal çerçeve sunan “Makine Hatıraları: Uzay” sergisi TEKNOFEST kapsamında ve Trendyol’un resmi sponsorluğunda izleyiciyle buluşacak.


Alternatif bir veri evreni

“Makine Hatıraları: Uzay” sergisi, evrenin derinliklerini keşfetmeyi amaçlayan bilimsel girişimler ve yapay zeka kullanılarak yapılan görsel spekülasyonlar aracılığıyla, bilgi kümelerinin açık uçlu estetik olanaklara dönüştüğü alternatif bir veri evreni yaratıyor.

 Sergi iki bölümden oluşuyor

İki bölümden oluşan serginin ilk bölümü olan “Hatıralar”, Refik Anadol’un yapay zekayı kullanarak uzayla ilgili henüz yorumlanmamış görsel verileri topladığı ve onları pigmentlere dönüştürdüğü bir dizi dinamik veri tablosu sunuyor. 

İkinci bölüm, “Düşler”, üç boyutlu veri heykelleri ve 15 dakikalık, mekanla bütünleşik bir yapay zeka sineması enstalasyonundan oluşuyor. En son 3D baskı teknikleriyle oluşturulan veri heykelleri Hubble, ISS ve Mars teleskoplarının görsel hatıralarından esinlenen sentetik manzaraları temsil ediyor.

İki milyondan fazla görüntü

Eser, çeşitli gök cisimlerinin olası şekillerinin spekülasyonunu yapan bir algoritmayı eğitmek üzere gelişmiş uzay teleskopları ve diğer uydular tarafından kaydedilen ve şimdiye kadar en büyük uzay temalı veri kümesi olan iki milyondan fazla görüntüden yararlanıyor.


12 Ağustos 2022 Cuma

12 Ağustos Dünya Fil Günü



Yasak olmasına karşın “Beyaz Altın” denilen dişleri yüzünden “her 15 dakikada bir fil” acımasızca yok ediliyor. Azalan fil popülasyonuna dikkat çekmek için 12 Ağustos, Dünya Fil Günü olarak kutlanıyor.  

Uluslararası Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) 2016 yılında yayımladığı Afrika Fili Durum Raporu'na göre durum hiç de iç açıcı değil. 2006-2016 yılları arasında, kıtada yaşayan fil sayısı 111 bin azalarak 415 bine geriledi. Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın verilerine göre ise yüzyılın başında 100 bin civarında olan Asya fillerinin sayısı günümüzde 50 bine düştü.

Yaşayan En Büyük Kara Memelileri Olan Filler Hakkında Bildiklerimiz/Bilmediklerimiz

Fillerin günümüzde yaşayan üç türü bulunuyor: Afrika Savan Fili, Afrika Orman Fili ve Asya Fili. Ve bir fil yaklaşık olarak 60-70 yıl yaşıyor.

Son derece akıllı olan filler, araç-gereç kullanabiliyor, ihtiyaç duyduğunda bir amaç için plan yapabiliyor.

Bir dişi fil, 22 aylık süreçle hayvanlar alemindeki en uzun hamileliği yaşıyor. Anne bir fil en az iki yıl yavrusuna bakıyor.

Fil zıplamayan tek memeli hayvan ve filler arılardan korkuyor!

Fillerin yaşadıkları alanları diğer canlılar için daha yaşanabilir yapmak gibi bir özellikleri var; ekosistemin varlığına katkıları büyük.

Hortumlarını ya da ağızlarını kullanan filler, yüksek ya da düşük frekanslı çağrılar üretebiliyor.

Bir fil günde yalnızca 2-3 saat uyuyor.

Yetişkin bir fil, günde ortalama 300 kg yemeğe ve 160 lt suya ihtiyaç duyuyor.

Bir fil suyun kokusunu 19 km öteden alabiliyor.

Filler insanları kadın ve erkek olarak ayırt edebiliyor.

 


9 Mart 2019 Cumartesi

Parajanov Sarkis ile sergisi 17 Mart’ta son bulacak

Pera Müzesi’nde süren ‘Parajanov Sarkis ile’ sergisi son günlerine yaklaşıyor. 13 Aralık 2018’te açılan sergi, 17 Mart 2019’da sona erecek. 


Tiflis doğumlu yönetmen Sergey Parajanov’un tüm dönemlerini bir araya getiren seçki, gelenekselden pop art’a uzanan geniş bir dönemi kapsıyor. Kolajlar, film sahnesi taslakları, kostümler, desenler, resimler, mozaikler, objeler, fotoğraflar ve çok sayıda yapıt serginin kapsamı içinde. 



Parajanov’un yapıtlarında; çocukluk, aile, din, esaret, özgürlük, çok kültürlülük ve geleneksel temalar ön plana çıkar. Üslubu kendine özgüdür. Muhalif tavrı nedeniyle Sovyet rejimiyle zorlu çekişmeler yaşar. Kolajlarında her şey onun için malzemedir. O bir obje sanatı ustasıdır. 


Sergide, Parajanov’a tutkuyla bağlı bir başka sanatçının, Sarkis’in Parajanov’a dair ürettiği ve bir selamlama niteliği taşıyan yapıtları da yer alıyor.

24 Şubat 2019 Pazar

İstanbul Sağlık Müzesi


Sağlık Müzesi’nin bulunduğu tarihi bina, 1875 yılında, kagir bir konak olarak yaptırılmış. Şair Nigar Hanım, konağı yaptıran Salih Efendi'nin oğlu ile evlenince burada yaşamaya başlamış. Tarihi binanın konukları yalnızca kadın şairimiz ile sınırlı değil. Ömrü bir buçuk yüzyıla yaklaşan bina, Milli Müdafaa Cemiyeti’nin yanı sıra bugünkü adı ile Yıldız Teknik Üniversitesi ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne de hizmet vermiş. 

Tıp bilimlerine ait nesneler

Sağlık Müzesi, 1918 yılında, halkı sağlıklı yaşam konusunda bilinçlendirme ve salgın hastalıklardan koruma amacı ile kuruluyor. Ve müze, ‘Türkiye’nin ilk sağlık müzesi’ olarak tarihi binanın konukları arasına katılıyor.

Topluma salgın hastalıklar ve bunlardan korunma yollarını anlatmak için yağlı boya tablolar, mulajlar, broşürler ve kitapçıklar, interaktif eğitim modelleri hazırlanarak müzede sergileniyor. Ayrıca, bu materyaller müzenin mulaj ve resim atölyesinde çoğaltılarak ülkenin dört bir yanına gönderiliyor ve başta Ankara olmak üzere 12 ilimizde daha sağlık müzesi kurulmasına öncülük ediyor. 

Hastalıkların tasvir edildiği tablolar

Müze koleksiyonunda, Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemlerinden başlayarak sağlık kültürüne ve tıp bilimlerine ait belge, fotoğraf, eczacılık, cerrahi, dahili ve temel tıp bilimlerine ait nesneler, anatomik insan modelleri, yağlı boya tablolar, mulajlar, sağlıkla ilgili broşürler ve kitaplar, arşiv belgeleri, eğitim filmleri ve video kayıtları bulunuyor.

Tıp ile ilgili kitaplar müzenin koleksiyonu arasında yer alıyor

İstanbul Sağlık Müzesi’nde 2011 yılında başlayan restorasyon çalışmaları nihayet sona erdi ve müze, bundan böyle yeni ziyaretçilerini bekliyor.


23 Aralık 2017 Cumartesi

Çölde Bir Kaplan: Fahreddin Paşa


Osmanlı Komutanı Fahreddin Paşa


Rusçuk'ta, 1868 yılında dünyaya gelen Fahreddin Türkkan, 93 Harbi'nden sonra ailesi ile birlikte İstanbul'a yerleşti. Osmanlı Devleti’nin önde gelen askeri okullarında eğitim gördü. Balkan Savaşı'nda ve Edirne'nin geri alınışında ülkeye hizmet etti. Medine’deki görevine ise 1916 yılında başladı. 
İngilizlerin desteğini alan Mekke Şerifi Hüseyin, Osmanlı Devleti’ne karşı isyan başlatmıştı. İlk olarak Medine çevresindeki demiryolu ve telgraf hatları tahrip edildi, karakollara saldırıldı. Osmanlı ülkesinde halk, seferberlik ilan ederek elindeki avucundakileri trenler ile Medine'ye yolladı. Ne yazık ki Hicaz demir yoluna döşenen mayınların patlatılması üzerine yardımlar ulaşamadı. Medine’de cephanelikler tükendi, gıda sıkıntısı başladı ve hastalıklar askerlerimizi kırmaya başladı. 


Medine Savunması kahramanları

Fahreddin Paşa, askerleri ile birlikte iki yıl, yedi ay süresince düşmana karşı kahramanca direndi. Tüm kuşatmalara rağmen Medine’yi savundu. Direniş esnasında binlerce askerimiz şehit düştü. Öyle ki kahramanlığının nişanesi olarak Fahreddin Paşa, ‘Türk Kaplanı, Çöl Kaplanı, Medine Kahramanı’ isimleri ile anılmaya başlandı. 

Eski Medine'den görünüm

Kahramanlığın ardından gelen esaret
Kuşatmanın ardından savaş esiri olarak Mısır'a, ardından da Malta’ya sürgün edilen Fahreddin Paşa, İtilaf Devletleri tarafından ölüme mahkum edildi. Ancak Ankara Hükümeti'nin girişimleri ile Kurtuluş Savaşı'na katılmak üzere Ankara'ya getirildi. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından Güney Cephesi'nde görevlendirildi. Ankara Antlaşması'nın imzalanması ile Kabil Büyükelçiliği'ne atandı ve Türk-Afgan dostluğunun gelişmesine katkıda bulundu. 1936 yılında kalp krizi geçirerek vefat etti. Vasiyeti üzerine Aşiyan Mezarlığına defnedildi.

14 Kasım 2015 Cumartesi

AVARE

Avare, 1951 yapımı bir Hint filmi. Yönetmen Raj Kapoor, aynı zamanda Nargis Matter'le birlikte başrolde oynuyor. Senarist Khwaja Ahmad Abbas, filmin playback şarkıcılığını üstlenen ise Mukesh. Tema, “Efendinin oğlu efendi, hırsızın oğlu hırsız olur” önyargısı üstüne oturuyor. 


Hindistan’da aylar boyunca gösterimde kalan Avare filmi; Rusya, Romanya, Afrika, Orta Doğu, Çin’de de olağanüstü bir ilgiyle karşılandı. Türk sinemasında Sadri Alışık, Zeki Müren, Kemal Sunal, Cüneyt Arkın gibi ünlüleri etkiledi. Mavi Boncuk, Ağla Gözlerim, Kader Bu, Berduş, Çilekeş benzeri yapımlarda yeni Avare karakterleri yaratıldı.



Filmin konusu
Hakim Mithat, çok sevdiği Leyla’yla evlenmiştir. Bir gece evi basılır ve Leyla kaçırılır. Evini basanlar kötü şöhretiyle nam salmış Kaya’nın adamlarıdır. Geçmişte, Hakim Mithat’la Kaya’nın yolları bir mahkeme salonunda kesişmiştir. Hakim, Kaya’nın ailesinin hırsızlık yapan insanlarla dolu olmasından yola çıkarak, “Dürüst insanların çocukları namuslu, hırsızların çocukları ise namussuz olur” sözlerini söylemiştir. Hiçbir suça karışmamış Kaya’yı, ailesinden ötürü mahkum etmiştir. Bu olaydan sonra hırsızlık ve kötülükler yapmaya başlayan Kaya, intikam almanın peşine düşmüştür.

Kaya, Leyla’yı dört gün yanında tuttuktan sonra serbest bırakır. Hakim, çete reisiyle bir arada kalan eşinin durumu karşısında şüphelidir, çünkü Leyla hamiledir. İçini kemiren duygulara ve etrafı saran dedikodulara daha fazla dayanamaz. Doğumu yaklaşan Leyla’yı sokağa atar.

16 Eylül 2015 Çarşamba

İpek Yolu



Hindistan ve Uzak Doğu’nun ganimetlerini, haritada bir ceylanın zarafetiyle uzanan Orta Asya’dan Anadolu’ya vardıran, Akdeniz’in masmavi kıyıları üzerinden Avrupa’ya ulaştıran zorlu ve masalsı yol.

Çöllerde korsanlar pusu kurarlardı

Gündüzleri güneşin acımasızca kavurduğu, geceleri ise binlerce yıldızın serpiştiği gökyüzünün altında ilerlerdi İpek Yolu’nun kervanları. Diyardan diyara uçan yolcuların yorgun ve tedirgin fısıltıları duyulurdu uzaktan. Korsanlar dar geçitleri tutar, fırsat buldukları anda da pusu kurarlardı. Kervanları İpek Yolu’ndan geçen devletler koruyucu önlemler alırdı. Bıkkın gözler bir kervansarayı arardı özlemle. Yazları serin, kışları ocakta çıtırdayan ateşle ısıtılmış han odaları.

Taklamakan Çölü'nde sıcaklık 40 dereceyi bulurdu

Yol milattan önceki yüzyıllardan beri kullanılıyordu. Mısırlılar ve Romalılar, Çin’in harika ipeklerinden satın alıyorlardı. Ticaret yolunda en çok taşınan eşya ipek olunca güzergaha da ‘İpek Yolu’ adı verilmişti. Uzak Doğu'dan getirilen ipek ve baharat, zamanla Batı dünyasının uluslararası ilişkilerinde önemli rol oynadı, farklı dünyalar birbiriyle tanıştı. İpek Yolu yalnızca eşyaların ve yolcuların değil, aynı zamanda Doğu’dan Batı’ya-Batı’dan Doğu’ya bilginin, inancın, felsefenin, şarkı ve hikayelerin de taşındığı bir yol oldu. Hatta kağıt üretimi ve matbaa gibi keşifler İpek Yolu sayesinde Avrupa’ya sızdı.

İpek Yolu, Doğu'dan Batı'ya açılan kapıydı

Orta Çağ, salgın hastalıkların dünyayı kasıp kavurduğu bir dönemdi. On dördüncü yüzyılda Çin’de veba salgını belirmiş, kemirgenlerden pireler yoluyla insanlara bulaşmaya başlamıştı. Kara Ölüm olarak da bilinen Büyük Veba Salgını, Asya’dan Avrupa’ya kadar tüm ülkeleri kırıp geçirmişti. Avrupa nüfusunun neredeyse üçte biri, tahminen 75 milyon insan bu salgında hayatını kaybetmişti.

Özellikle Taklamakan Çölü’nün kullanıldığı güzergah çok zorlayıcıydı. Yorgun kervanları yeryüzünün en acımasız sıradağları, derin uçurumlar ve buzlu geçitler karşılardı. Sıcaklığın yazın 40 derecenin üzerine çıktığı, kışın ise -20 derecenin altına düştüğü bölgede ani kum fırtınaları çıkardı. İpek Yolu’ndan geçen bir yolcu Anadolu’ya vardığında kendini adeta cennetin koynunda gibi hissederdi. Ege kıyılarında Efes ve Milet, Karadeniz’de Trabzon ve Sinop, Akdeniz’de Alanya ve Antalya limanları Avrupa’ya açılan mavi-yeşil kapılardı.

Yeni Çağ’da Avrupalı denizcilerin yeni kıtalara açılmalarıyla birlikte İpek Yolu önemini yitirdi, deniz taşımacılığı altın dönemini yaşamaya başladı. 

Asırlar boyunca sayısız eşyanın, bilim ve kültürün kardeşçe takas edildiği İpek Yolu, bugün anılarıyla tarihin tozlu sayfalarında yaşamaya devam ediyor. 

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Prof. Dr. Semra Germaner’i saygıyla ve kederle uğurluyoruz

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin değerli hocalarından Prof. Dr. Semra Germaner’i kaybettik. Hocamızın cenazesi, 12 Temmuz Pazar günü öğle namazını müteakip Erenköy Galip Paşa Camii’nden kalkacak.
Öncelikle ailesi ve yakınları olmak üzere, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve sanat camiasına sabır temennisiyle... 

Prof. Dr. Semra Germaner

Semra Germaner, 1967 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi yüksek resim bölümünden mezun oldu. 1968-73 yılları arasında Üniversité de Paris I Sorbonne Institut d’Art et d’Archéologie’de, Sanat Tarihi ve Çağdaş Sanat dalında lisans ve master eğitimini tamamladı. 1979’da İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde Son Osmanlı Dönemi İstanbul Ahşap Konutlarında Cephe Bezemeleri konulu tezle doktor unvanı aldı. 1985’te doçent, 1992 yılında ise profesör olan Semra Germaner, 1974’ten itibaren Mimar Sinan Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. 1995’ten sonra ise MSÜ Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Başkanlığını sürdürdü.


Prof. Dr. Germaner’in Ortaçağdan 19. yüzyıla Osmanlı Sanatı ve Mimarlığı, Çağımız Türk Resmi konularında çeşitli makaleleri; ulusal ve uluslararası kongrelerde bildirileri bulunuyor. 1960 Sonrası Sanat ve 18.Yüzyıl Avrupa Resmi kitabı Kabalcı Yayınevi’nden, Prof. Dr. Zeynep İnankur ile birlikte yazdıkları Oryantalistlerin İstanbul'u İş Bankası Kültür Yayınları’ndan yayımlandı.